top of page

Manevi İhtiyaç ile Psikolojik İhtiyacın Farkı Nedir? 

Fatma Hanedan

Psikolojik Danışman - Yazar

Yürüttüğüm online psikolojik danışma hizmetine başvuru aşamasında tespit ettiğim en mühim nokta; insanların, "psikolojik destek ve manevi destek arasındaki farkı" bilmemeleridir. Hatta çoğu kişide şöyle kalıplaşmış düşüncelerin olduğunu görüyorum: "Manevi olarak iyi olursam psikolojik olarak hiçbir problem yaşamam", "maneviyat ve psikoloji aynı şey..."

Maalesef toplumumuzda bu konuda eksik ve hatalı bilgiler var. Psikoloji ve maneviyat birbiri ile eşleşen ifadeler değildir. İşte tam olarak bu ayrımı yapamamak kişilerin zihninde psikoloji ve maneviyat kavramlarının anlamlarını karıştırıyor. Maneviyat, ademoğlunun inancını yaşadığı her yönelimidir. Biz Müslümanlar için maneviyat, kulun Rabbi ile arasında olan yolun her bir anı, her bir parçasıdır. Psikoloji ise tıpkı fizyoloji gibi ademoğlunun bir parçasıdır. Nasıl ki bedenimizdeki tüm organlarım, dokuların, hatta hücrelerin kendilerine has işlevleri varsa; psikolojinin de insan vücudunda kendisine has işleyişi vardır. İslam literatüründeki "ruh" kelimesini psikoloji kelimesiyle eşleştirmek tam olarak doğru bir denklem olmayabilir.

Psikoloji; organizmaların davranışlarını inceleyen bir ilimdir. Genellenebilir, ölçülebilir, kanıtlanabilir, tekrarlanabilir ve somut verilere dayanır. Nasıl ki damarların vücudumuzda kanı organlara ve dokulara taşıma işlevi varsa, insan psikolojisinde de buna benzer değişmez işleyişler vardır. Düşüncelerin duyguları yönlendirmesi, duyguların da davranışları şekillendirmesi gibi. İnsan için nasıl ki fizyolojik sağlığın gereklilikleri varsa, psikolojik sağlığın da bir o kadar gerekliliği vardır ve psikoloji, maneviyat demek değildir.

Peki psikoloji ve maneviyat tek manayı ifade etmiyorken nasıl bu kadar çok birbirleriyle karışabiliyorlar? Yanıtı çok basit, "birbirlerini etkiliyorlar." Konuyu daha fazla açıklığa kavuşturmak için şu önemli bilgiyi burada maddeleştirebiliriz: İnsanoğlunun üç temel ihtiyacı vardır, bunlar:

·        fizyolojik ihtiyaç

·        psikolojik ihtiyaç

·        manevi ihtiyaç

Bu üç ihtiyaç birbiri ile etkileşim halindedir. Yaşadığımız fizyolojik bir problem psikolojik yönümüzü etkileyebileceği gibi manevi yönümüzü de etkileyebilir. Yaşayacağımız psikolojik bir problem, manevi yönümüzü etkileyebileceği gibi yaşayacağımız manevi bir problem de, psikolojik yönümüzü etkileyebilir. Örneğin sürekli öfke duygusuna hakim olamayan ve çoğunlukla öfkeli olan bir insanın namazlarında huşuyu yakalayamaması gibi. Geçmişte işlediği günahların asla affedilmeyeceği buhranına kapılan bir insanın, "kendisini işe yaramaz, suçlu, hiçbir şeyi hakketmeyen" temel inançlarını geliştirip, bu inançlar ışığında kendisi ile ilgili otomatik (anlık) düşünceler geliştirmesi ve depresif davranışlar sergilemesi gibi. Örneklerde görüldüğü gibi "psikolojik ihtiyaç ve manevi ihtiyaç" denkleşen anlamlar değil, birbirini etkileyen bağlar gibidir.

Peki İslam, psikoloji ilmine nasıl bakar? Kur'an-ı Kerim'den başka hangi kitap kainatı ve ademoğlunu hakiki veçhede açıklayabilir ki? Kainatın ve ademin hakikatini açıklayan Kur'an, elbette ki insanoğlunun psikolojik yapısına da değinmiştir. Burada bazı ayetlerden bahsedelim. En'am Suresi, 33. ayet "Biliyoruz ki onların söylediği seni gerçekten üzüyor." Bu ayette vurgulandığı üzere birçok ayette insanoğlunun duygusal yönüne ve duygusal ihtiyacına değinmiştir Kur'an- ı Kerim. İnsanoğlunun duygusal yönlerindeki değinimleri aynı zamanda peygamberlerin kıssalarında da görürüz. Öyle ki Yakup (as) ve Yusuf (as)'ın anlatıldığı kıssa "bir peygamberin dahi Allah'a Teala'ya bağlılığı içerisinde duygusal anlamda 'ağlayabileceğini', bunun oldukça insanoğluna ait bir olgu olduğunu" anlatır. Hangimiz Yakup (as)'a, "Allah'a inanmıyor- güvenmiyor musun; gözlerini kör edecek kadar ağlama" diyebilir? Hiç kimse çünkü o bir peygamberdir ve Allah'a bağlılığı bizlerden çok daha iyi bilir.

Günümüzde cenazelerde maalesef şu cümleleri çok duyarız "ağlama." Halbuki bu gibi şeyler insanoğlunun psikolojik (duygusal) ihtiyaçlarıdır. Oğlu İbrahim'i toprağa koyarken, Efendimiz (sav); "Bu gözden yaş akar ama Allah'ı hoşnut etmeyecek bir söz dilimizden çıkmaz" buyurmuştu. Efendimiz (sav), insan için "ağlama" olgusunu yadırgamıyor, aksine bu duygunun davranışa nasıl yansıyacağını göstererek tüm ümmete örnek oluyordu. Fakat günümüzde maalesef ki biz bazı şeyleri gerçekçi değerlendirememekteyiz.

Başka bir ayete baktığımızda ise Bakara suresi, 109. ayeti üzerinde değerlendirme yapabiliriz. İnsanoğlunda kıskançlık ve haset duygusunun varlığından, hasedin temel bir duygu ve irade problemi olduğundan ve de bu duyguların insanı zafiyete uğratacağından bahseder. Peki kaçımız, ademliğimizde bulunan kıskançlık, haset, öfke... duygularını kontrol ederek yaşayabiliyoruz?

Dinimiz manevi olarak çözümler sunar, aynı zamanda duygusal çözümler de önerir. Yani İslam, psikoloji ilmini yadsımaz. Sanırım toplumumuzun çoğunluğunun bu hizmetten çekinmesinde bir etken de psikoloji kuramlarının Batı menşeili olmasıdır ve sanki psikoloji Batı'dan doğmuştur. Halbuki tarihe baktığımızda bu varsayım yanlıştır. Sekiz ve dokuzuncu yüzyıllarda kıymetli İslam filozofları - alimler, insan psikolojisi hakkında bugün ki psikolojinin temellerini ifade ederlerken; Batı'da o çağlarda psikolojik rahatsızlık yaşayan insanlar diri diri yakılıyordu. Eğer toplum psikolojinin Batı'dan doğuşunu yadırgıyor ve bu nedenle bu hizmetten geri kalıyorsa; o vakit tarihini okumak ve bu alanda çalışma yapmak için vakit kaybetmesin. Onlarca eserde bu ilim üzerinde değinimler dururken, kaynakta mı pürüz vardır, yoksa kaynağı kullanması gerekenlerde mi? Belki de bu kaynakları en çok Batı kullanmıştır. Zira on dokuzuncu yüzyılda bulunmuş birçok bilgi sekizinci yüzyılda bulunmuş bilgilere denk düşer...

İslam medeniyetinde psikoloji ilminde eserler vermiş ve görüşler sunmuş kıymetli filozofları ve alimleri okuduğumda; bilgilerin, bugün ki psikolojin temellerine uyuştuğunu gördüm. Her ilmin kendi içinde bir disiplini ve gereklilikleri bulunur. Psikolojik problemlerde, psikolojik rahatsızlıklarda "manevi danışmanlık" uygulanmaz, bu psikolojik bir çözüm değildir. Uygulansa faydasız mı olur diye sorarsanız; diyebilirim ki, var olan psikolojik problemin etkileşimde bulunduğu manevi yönü temayülünde bir etki yapabilir. Lakin bu etki, yine manevi ihtiyaca binaen yol alır, psikolojik ihtiyaç hâlâ belirsiz kalmıştır. Bu hastaya noksan bir ilaç vermek olur.

Bakın "İslam dahi bizden daha İslamcı!" Zira yaşanılan problemlere manevi çözümler sunmanın yanında duygusal çözümlerin de izlenilmesi gerektiğini söyler. Tıpkı hastalanan bir kişinin iyileşmek için ilaç almasına benzetebiliriz. Kişi şifayı Allah'tan bilir ve ilacın vesile olduğunu kabul eder. Bu nedenle psikolojik problemlerde, psikolojik rahatsızlıklarda bu ihtiyaç temayülünde şifa aramak; bir Müslümanın yapacağı en akıllı iştir. Bunun yanında kendisine manevi ihtiyaç anlamında da destek alabilir. Fakat unutmayalım ki; manevi destek manevi ihtiyaca ilaç olur, psikolojik destek psikolojik ihtiyaca.

İşte bu iki kavramın (manevi ihtiyaç ve psikolojik ihtiyaç) birbirine bu kadar çok karıştırılmasının nedeni; birbirleriyle etkileşim içerisinde oldukları gerçeğine bağlıdır. İnsanda üç ihtiyaç (fizyolojik, psikolojik, manevi) daima birbiri ile etkileşim halindedir. Hal böyle iken psikolojik bir problem yaşayan bir kişinin psikolojik destek almasının, "maneviyatla ya da inançla zıtlaşan ne gibi bir yanı olabilir?"

08.01.2024 

bottom of page