top of page

 Öfkenin Giderilmesi ve Kontrol Altına Alınması "Ebu Zeyd El Belhi"

Fatma Hanedan

Psikolojik Danışman - Yazar

Öfke kontrolü hakkında manevi ve psikolojik olarak birçok yöntem geliştirilmiştir. Biz bu çalışmamamızda psikoloji alanında önemli çalışmalar yapan ve tarihte ilk kez ruh sağlığı hakkında eser veren büyük İslam Filozofu Ebu Zeyd EL- Belhi’ nin, bu konudaki yazılarına yer vereceğiz. Bu çalışmada dikkat çekmek istediğimiz önemli bir nokta mevcuttur. O da bugün psikoloji biliminde (yirmi birinci yüzyılda) öfke kontrol sürecinde uyguladığı, hatta birçok problem noktasında uyguladı “BDT” uygulamasının küçük bir fikirsel yönünün asırlar evvel Ebu Zeyd El- Belhi tarafından öne sürülüyor olmasıdır. BDT, açılımıyla “Bilişsel Davranışçı Terapi”; kısaca davranışı, duygular tarafından yönlendirildiğini, duyguların da düşünceler tarafından yönlendirildiğinden bahseder. Yani kısaca davranışlarımıza neden olan şeyin (davranışlarımızı şekillendiren şeyin) olay ya da durum hakkındaki düşüncelerimiz olduğunu belirtir. BDT, düşünceler üzerinde çalışır ve düşünceleri daha gerçekçi ve kişi için avantajlı hale dönüştürmeye, geliştirmeye çalışır. Bu kuram ve bünyesinde barındığı teknikler; kişinin öfke yaşadığı olay karşısındaki düşünceleri üzerinde çalışarak duyguyu yönlendirir ve davranışta daha kontrollü hale ulaşmayı sağlar.

Ebu Zeyd El Belhi ise asırlar evvel öfke kontrolünün sağlanabilmesi için fikirsel düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirtmiştir. Tam anlamıyla BDT çapında düşünceler konusunda çalışmalar sunmasa da asırlar evvel “davranışlar hakkında değişiklik kazanmak için düşüncelerin değiştirilmesi gerektiği” hakkındaki bilgi sunumu, psikoloji tarihi açısından muazzam bir detayı barındırır. İnşallah bir bu bilgiler üniversitelerde okutulur ve üzerinde akademiksel olarak detaylı çalışmalar yapılır. Ebu Zeyd El Belhi ve ruh sağlığı alanındaki eseri hakkında bilgilendirici bir yazı paylaşımında bulunmuştuk. Dilerseniz sitemizde “İslam ve Psikoloji” sekmesinden bu yazı başlığına ve yazının tamamına erişebilirsiniz. Peki, Ebu Zeyd El- Belhi, “öfkenin kontrol altına alınması hakkında” nasıl fikirsel düzenlemeler sunmuştur, gelin inceleyelim. Buradaki fikirsel düzenlemeleri okurken lütfen önerileri ve gösterilen yolları Ebu Zeyd El Belhi’nin yaşamını sürdürdüğü çağın (yıl: 850 (?)) özelliklerine ve koşullarına dikkat ederek fikri mütalaada bulunalım.  

Fatma Hanedan

 

Öfke afetini kontrol altına almaya çalışan kimse buna karşı hem dışarıdan hem de içerden yardım alır.

1.     Dışarıdan Alınan Yardım:

Desteğini istediği yardım hususunda; en yakınında bulunan insanlardan bir topluluk oluşturur ve onlara öfkelendiğini gördüklerinde kendisine nasihatte bulunmaları, hatırlatmada bulunmaları, affetme ve yüz çevirmenin faziletlerini ve bunların hem bu dünyada hem de ahirette ne gibi güzel karşılıkları içerdiğini göstermeleri için izin verir. Bu yöntem, insanlarla bir araya geldiği, coştuğu ve nefsini zapt etmekten ve harekete geçen şeye karşı koymaktan aciz olduğu durumlarda faydalanacağı şeylerdendir. Harekete geçmiş öfke karşısında ortaya konan istek ve aracılık, kaynamakta olan tencereye dökülen ve kaynamayı sakinleştiren soğuk suya benzer.

2. İçerden Alınan Yardım:

İçerden gelen yardımcı, aklına gelmesi ve kendisinden öğüt alması için hazırlamış olduğu fikrî çözümlerdir. Bunlardan bazıları şöyledir;

  • İnsanın, nefsinin sakin olduğu, öfkesinin ilk harekete geçtiği ve kuvvetli olmadığı anda davranıp da kendisini zapt etmezse ve onun pekişmesine imkân tanırsa sonrasında onu ortadan kaldırmaya güç yetiremeyeceğini, artık geç olacağını ve işin kontrolünden çıktığını düşünmesi. Bu durum yeni tutuşan bir ateşin haline benzemektedir ki tehlike arz ettiği vakit hemen müdahale edilirse çok küçük bir zahmetle söndürülmesi mümkün olur. Ancak büyümesine ve alev almasına müsaade edilirse artık söndürülmesi zorlaşır ve hatta ortaya çıktığı şeyi yakar da yine söndürülemeyebilir. Eğer insan bu fikri aklında tutar ve henüz öfkeden çılgına dönmeden önce onun harekete geçtiğini hissettiği ilk anda bu yönteme başvurursa, sonrasında imkânsız hale gelecek olan nefsi zapt etme mümkün olur.

  • İnsanın, birçok kimsenin şiddetli öfkeden dolayı bedenlerine verdiği zarar hakkında ve öfkenin ardından gelen ateş, kin, titreme, endişe ve sarsıntı gibi belki de tedavisi zor olan hararet cinsi hastalıkları harekete geçirebilecek kötü haller hakkında düşünmesi. Eğer böyle yaparsa gayzını gidermeye ve başkasına acı vererek kötülük yapmaya razı olmaz. Çünkü bu durumda önce kendi nefsine kötülük yapmış olur ve başkasına vermek istediği acının daha şiddetlisini ve daha zorunu kendi nefsine vermiş olur. İnsan öfkesinin harekete geçtiği ilk anları hissettiğinde bunları düşünürse nefsini zapt edebilme kudretine bunun açıkça fayda etmesine hak kazanmış olur.

  • Birçok kralın ve diğer bazı insanların öfke sonucu başına gelmiş olan şeyler hakkında düşünmesi. İnsanlar öfkelendikleri anda kendilerine hem din hem de dünya açısından büyük zararlar getiren şeyler yaparlar. Kendilerine karşı işledikleri şeylerden kaynaklanan ve artık vuku bulanın telafi edilemeyeceği, kaçanın da geri getirilemeyeceği fiillerde bulunurlar. Ardından hiç fayda etmeyecek iç yanıklığı ve pişmanlık hissederler.

  • İnsanın hilmin fazileti ve insanî faziletler içerisindeki yeri ile kralların, üstün ve büyük insanların kendisiyle tavsif edildiği en üstün ve en değerli övgü unsuru olduğunu düşünmesi. Yine hilimle nitelenen insanların geriye bıraktığı şeyleri, onunla öfkenin şiddeti ve ateşiyle başa çıktıklarını, affetmeyi ve yüz çevirmeyi güzel anılma ve övgü adına kullandıklarını, bunları kendilerinden hoş bir şekilde yayılan üstün vasıflar olarak edindiklerini düşünmesi.

  • İnsanın, intikamın şiddetlisinin ve hesaba çekmede acele davranmanın hizmetçi ve tâbilerin kalplerine reisten, reayanın kalplerine de kraldan nefreti dolduran şeyler olduğunu düşünmesi. Her ne kadar bu intikam ve hesaba çekme kısa vadede zahirde itaat ve boyun eğmeye götürürse de aslında kin ve nefret doğurur. Affetme ve görmezden gelme ise bunların tersi olan reisi tâbilere ve de kralı reayaya sevdirmeyi, kalplerine muhabbet ve şefkatin yerleşmesini sağlar. Böyle gerçekleşen itaat içerden kaynaklanmakta iken diğer itaat hariçten gelmektedir.

  • İnsanın, maliki olduğu ve üzerlerinde otoritesi bulunan kimseler ile haklarında hüküm verebileceği tâbileri ve uşaklarına öfke duyduğu zaman gücü elverdiği takdirde ne zaman dilerse bunları cezalandırabileceğini ancak öfkeden deliye dönmesinin ve kine kapılmasının, öfkesinden ötürü kendisine eziyet etmesinin hiçbir anlamının olmadığını düşünmesi. Aksine kendisi için daha faydalı olan şey, endişe ve aşırı öfke halindeki nefsini teskin etmesi ve yapmak istediği şey için öfkesinin dinmesini beklemesidir. Bir müddet sonra kendisini öfkelendiren şeylerden hoşuna gitmeyenler hakkında düşünür, bunlara insaf gözüyle bakar ve hakkaniyete ve gerekene göre muahezede bulunur. Bu hususta şu iki şey bir araya gelir; ilki hilim ve tahammül rütbesini elde etmektir. Diğeri de dilediği ve tercih ettiği zaman değiştirme ve reddetme hususunda muradına ulaşmaktır.

  • İnsanın, uşakları ve tâbilerinden hoşuna gitmeyen bir işe girişenleri küçük görmesinin, değersizleştirmesinin ve vaziyetlerini hakir görmesinin caiz olmadığını düşünmesi. Çünkü bu, tabilerin reislerle beraber, küçüklerin de büyüklerle beraber iken yapması caiz olmayan şeylerdendir. Tâbiyi işlediği günaha iten şey ya hoş görülmeyen bir şey yapmasına sebep olacak kadar galip gelen arzusu ya da yine arzu yahut ihmalin doğurduğu bir kusurdur. Bu iki yoldan biriyle işlenen bir günah ne gariptir ne de hoş karşılanmayan bir şeydir. Çünkü her ikisi de hem tâbinin hem de tâbi olunanın, hem reisin hem de reise uyanların neredeyse hiç sıyrılamadığı durumlardır. Aksine böyle bir durumda yapılması gereken şey, bu duruma düşen kişiye nefsinin zafiyetinden ve arzularının galip gelmesinden dolayı merhamet edilmesidir. Eğer insan bu manayı düşünürse kalbi incelir, kasaveti yumuşar, neşesi diner ve merhamet duygusu kendisinden intikam almak istediği kimseye karşı şefkatli olmasını sağlar. Bu fikir aynı zamanda öfkenin saldırganlığını önlemede ve onu teskin etmede de fayda sağlar.

  • Öfkenin şiddetini kontrol etmek için başvurulan çözümlerden bir diğeri, insanın kendisine, ‘eğer öfke duyulan kişi bir yakını olsaydı bunu hoş göreceğini, öfkesinin şiddetini teskin edeceğini’ hatırlatmasıdır. Bunun yolu ona hürmet etmesi, yardımcı olmasıdır ve aralarında yaşananlara saygı göstermesidir. O kimseye karşı şefkat duymasını sağlamak ve öfkesinin şiddetini teskin etmek için, aralarında kötü etkiler doğuran şeyler yaşandıysa onları silip atmasıdır. Çünkü kötülüğü yapan kişi yakınlığının yanı sıra özellikle de üstün bir tabiata ve saygın bir kişiliğe sahipse daha önceden yaptığı iyiliklerin hatırına affedilmelidir.

  • Öfkenin saldırganlığına karşı koymak için başvurulan diğer bir çözüm ise kişinin kendisini sinirlendiren bir kimseye gözünü çevirmemesidir. Çünkü ona bakması öfkesinin artmasına sebep olan şeylerdendir. Hatta öfkenin kaynağını kurutmak için en efdal olanı onu gözünün önünden uzaklaştırması ve cezalandırma hususunda bir müddet beklemede kalmasıdır. Zira bir şeyin üzerinden günler geçmesi öfkenin zayıflamasına ve şiddetinin azalmasına sebebiyet verir. Eğer öfkenin üzerinden günler geçerse öfkeyi azaltır, hüznün üzerinden günler geçerse teselli onu eder. İnsan kendi kendini gözettiği zaman kendisini ebedileştirecek manalarla öğütte bulunarak öfkeyi ortadan kaldırır. Öfkesinin harekete geçtiğini ve zihnini de hareketlendirdiğini hissettiği zaman onu hatırlar ve böylelikle öfke kontrol edilmiş olur. Bu, nefsini teslim eden kimselere karşı işleyeceği birçok suçtan kendisini kurtaracak bir ilaç olur inşallah.

Kaynakça: Belhi, E. Z. (2012). Mesalihu'l- Ebdan Ve'l- Enfüs (1 b.). (F. Özpilavcı, Dü., & N. O.-Z. Tiryaki, Çev.) İstanbul, Türkiye: Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı.

bottom of page