Ruh SaÄŸlığı Alanındaki İlk Çalışma
“Ebu Zeyd El- Belhi”
Fatma Hanedan
Psikolojik Danışman - Yazar



Bu yazımızda İslam Filozofu Ebu Zeyd El- Belhi’ nin yaÅŸamı, çalışmaları, beden ve ruh saÄŸlığı alanındaki önemli eseri olan “Mesalihu’l- Ebdan ve’l- Enfüs” hakkında bilgiler sunacağız. Bu eser beden ve ruh saÄŸlığı alanında kıymetli bir muhtevaya sahiptir. Öyle ki Belhi, kendisinden önce beden saÄŸlığına dair yeterince kitap yazıldığı halde kendisinin müessiri olduÄŸu bu esere kadar ruh saÄŸlığıyla ilgili kayda deÄŸer bir eser verilmediÄŸinden söz etmiÅŸtir. Ayrıca bu eser psikolojik saÄŸlıkla ilgili konuların kendisinde toplandığı ilk tıp kitabı olma ayrıcalığına sahiptir. Belhi’den önce hiç kimse psikolojik tıbbı ve psikolojik saÄŸlığı tıbbın bir dalı yapmamış, aynı zamanda ona diÄŸer tıp dalları içerisinde müstakil bir yer tayin etmemiÅŸtir.
Günümüzde psikoloji biliminin doÄŸuÅŸu on dokuzuncu yüzyılmış gibi görülse de aslında bu bilimin doÄŸuÅŸu çok eski tarihlere dayanmaktadır. Günümüzde bunun bu bilimin ortaya çıkışında Batı öncü olarak bilinse de aslında psikoloji biliminde tarihte ilk çalışmaları büyük İslam filozofları ve İslam alimleri sunmuÅŸtur. Bu hakikatin en güzel örneklerinden bir tanesi Belhi ve ruh saÄŸlığı hakkında eseri olan “Mesalihu’l- Ebdan ve’l- Enfüs” tür. Belhi, 850 yılları civarında yaÅŸamış, birçok alanda ilim sahibi olduÄŸu gibi beden ve ruh saÄŸlığı alanında da önemli çalışmalar gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. Psikolojik kaynaklı durumlar hakkında ilk konuÅŸan Belhi’ nin ÅŸuandaki psikoloji bilimi ile uyuÅŸumu nasıldır diye soracak olursanız, diyebiliriz ki; “Belhi’ nin psikolojik rahatsızlıkların sebeplerine yönelik düÅŸüncelerinin bugün bu türden hastalıkların sebepleri hakkındaki görüÅŸlerle paralellik içindedir."
​
İslam medeniyetinin en parlak olduÄŸu dönemlerde “psikoloji ilmi” hakkında kıymetli çalışmaların olduÄŸu mühim bir gerçektir. Zira psikoloji biliminin doÄŸuÅŸu Batı Medeniyeti içerisinde temelleÅŸtirildiÄŸi hakkında bilgi sunumu olsa da; İslam medeniyetinde psikoloji ilmi hakkında 8. yy. da dahi geçerli çalışmalar ve buluÅŸlar gerçekleÅŸtirilirken; neredeyse 19. yüzyıla kadar Batı medeniyetinde bu konuda geçerli bir çalışma sunulmamıştır. İslam dışında birçok kadim medeniyet psikolojik rahatsızlık yaÅŸayan kiÅŸileri toplumdan uzaklaÅŸtırıyor, bu insanların kafalarını deldiriyor, hatta içlerine ÅŸeytan kaçtığı düÅŸüncesiyle diri diri yakıyordu. İslam Medeniyetinde ise bu durum tam tersiydi. Abbasiler döneminde dahi İslam medeniyetinde psikoloji ilmi hakkında önemli bilgiler sunulmuÅŸtur. (Belhi, bu konudaki sunulacak örneklerden sadece bir tanesidir.) Aynı zamanda 11. – 12. yüzyıllarda Selçuklu Devleti zamanında psikolojik rahatsızlık yaÅŸayan insanlar DarüÅŸÅŸifalarda tedavi edilirken, o gün ki Batı’da diri diri yakılıyor, toplumdan uzaklaÅŸtırıyordu. Selçuklu Devletinden kalan bu kadim ilmi, Osmanlı Devleti de aynı önem ve özenle sürdürmekteydi. Öyle ki Osmanlı zamanında psikolojik rahatsızlık yaÅŸayan insanlar DarüÅŸÅŸifalarda tedavi görürken, bu rahatsızlığı yaÅŸayan insanların bulunduÄŸu yer ve mevkilerden vergi alınmaz; toplumun, içlerinde yaÅŸadığı bu insana yardım etmeleri istenirdi. Bu vakitlerde bile Batı’nın bu konudaki tutumu çok fazla deÄŸiÅŸmemiÅŸ ancak on dokuzuncu yüzyılda psikoloji ilmi hakkında geçerli bir çalışma yürütebilmiÅŸti.
Bu yazımızda dikkat çekmek istediÄŸimiz mihenk nokta, psikoloji ilminde ilk çalışmaların Batı medeniyetine deÄŸil, İslam medeniyetine ait olduÄŸu gerçeÄŸidir. Naçizane bir nükte ile sözü bitirip, sizleri konu hakkında bilgilerin derlendiÄŸi yazıyla baÅŸ baÅŸa bırakıyoruz…
​
“Tarih gerçekleri gizlemez, gerçeklerden bihaber kalan insanlardır.”
Fatma Hanedan
​
Ebu Zeyd el-Belhî Kimdir?
Horasan’lı bir filozof olan ve felsefe, tarih, coÄŸrafya, tabiat ilimleri, matematik, astronomi, tıp, ahlak, psikoloji, siyaset, kelam, tefsir gibi alanlarda çeÅŸitli eserler vermiÅŸ çok yönlü bir kiÅŸilik olan Ebû Zeyd Ahmed b. Sehl el-Belhî (ö. 322/934) İslam tıp tarihinin parlak ve olgunluk döneminde yaÅŸamıştır. Belhî’nin yaÅŸadığı hicri üçüncü asrın son çeyreÄŸi ile hicri dördüncü asrın ilk çeyreÄŸi, siyasi açıdan Abbasi devletinin zayıfladığı ve siyasi karışıklıkların olduÄŸu bir döneme, düÅŸünsel açıdan ise felsefi ve akli ilimlerin İslam dünyasına girdiÄŸi döneme tekabül etmekteydi. Belhî’nin muasırı olan ve kendileri de tıpla ilgili çeÅŸitli eserler yazmış olan İbn Rabben et-Taberî, Yuhanna b. Maseveyh, Yakup el-Kindî, Huneyn b. İshak, Sabit b. Kurre, Kusta b. Luka, Ebubekir er-Râzî gibi isimler de tıpçı bilim adamlarının oranın da hayli fazla olduÄŸu bu dönemde yaÅŸamışlardı. Belhî, Kindî’nin öÄŸrencisi olmuÅŸ, İbn Feriun, Ebubekir er-Râzî, Ebu’l Hasen el- Âmirî gibi isimlere de hocalık yapmıştır.
​
BaÅŸlangıçta dini ilimler tahsil eden Belhî’nin düÅŸünsel hayatı hocası Kindî ile karşılaÅŸmasının ardından çeÅŸitlilik göstermeye baÅŸlamış ve felsefe, mantık vb. akli disiplinler de kendisinin ilgi sahasına girmiÅŸtir. Nitekim Ebû Hayyân et-Tevhîdî, Belhî’den “hikmetin çeÅŸitli dallarında doÄŸunun efendisi olan bir kiÅŸi” olarak bahsetmektedir. Belhî’nin eserleri arasında yer alan Aksâmü’l-‘ulûm, Ahlâku’l-Ümem, İhtiyâru’s-sîre, el-Bedü’ ve’t-Târîh, Suveru’lekâlîmi’l-İslâmiyye, Kitâbü Åžeraii’l-Edyân, Kitâbü Esmâillâh ve Sıfâtihi gibi eserler de onun çok yönlü kiÅŸiliÄŸine iÅŸaret etmektedir. Fakat Belhî’nin eserlerinin neredeyse tamamının sadece ismi bilinmektedir. Bugüne ulaÅŸan iki eseri, tıptaki tek eseri olan Mesâlihu’l-ebdân ve’l-enfüs ile coÄŸrafya alanında yazdığı Suveru’l-ekâlîm’dir. Bunlara ilaveten bir de Ebû Hayyân et-Tevhîdî ile Fahrettin Râzî’nin kendisinden aktardığı bazı pasajlar bugün bilgimiz dahilindedir.
​
Belhî’nin hem düÅŸünce tarzında hem de telif tarzında farklı alanları kendinde birleÅŸtirme gayretinde olduÄŸu söylenebilir. Bunun ilk örneÄŸi, dönemin ana akım İslam düÅŸünürlerinde de gözüktüÄŸü üzere din ve ÅŸeriat ile felsefeyi uzlaÅŸtırma çabasıdır. Dolayısıyla her ne kadar kendisi hakkında bazı inançsızlık ithamları olsa da bunlar kendisini tanıyan kiÅŸilerce yalanlanmıştır. Mesâlih’de de görüldüÄŸü üzere Belhî güçlü bir inanca sahip fakat hikmetin her türlüsünü aramayı kendine adet edinmiÅŸ bir insan olarak karşımıza çıkmaktadır. Felsefi düÅŸünce bakımından Belhî’nin ağırlıklı tercihinin Aristo düÅŸüncesi olduÄŸu görülmektedir. İnanç açısından ise baÅŸlangıçta İmamiyye ÅŸiasının görüÅŸlerini benimsemiÅŸ birisi olarak gözüken Belhî’nin düÅŸünceleri sonradan deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Fahrettin Râzî de Esmâü’l Hüsnâ ÅŸerhinde Belhî’nin mutezile ve filozoflar gibi sıfatları inkâr etmediÄŸini, onun hem isimlerin hem de sıfatların varlığını kabul ettiÄŸini, dolayısıyla görüÅŸlerinin ehli sünnetin görüÅŸleriyle uygunluk arz ettiÄŸini zikretmektedir. Kitabın muhakkikinin de iÅŸaret ettiÄŸi üzere bazı yerlerde Belhî’ nin sanki fiili tabiata nispet ettiÄŸine dair imalar bulunmaktadır. Fakat bu ifadeler mecazi bir karakter taşımaktadırlar. Belhî bu gibi yerlerde tabiat lafzıyla cisimlerde mevcut olan ve cisimlerin kendisi aracılığıyla tabii kemallerine ulaÅŸtığı ÅŸeyi kastetmekte, tabiatı asla tabiatçı filozofların yaptıkları ÅŸekilde Tanrı’dan bağımsız düÅŸünmediÄŸi gibi filozofların yaptığı gibi Tanrı ile evren arasındaki bir aracı olarak da görmemektedir. Ona göre tabiat fiilin kendisine mecazen nispet edildiÄŸi bir sebepten ibarettir, hakikatte sebep olan ise Tanrı’dır.
​
“Horasan’ın Câhiz’ i” olarak tanınan Belhî aynı zamanda edebi üslupla felsefi düÅŸünceyi bir araya getirebilen nadir ÅŸahsiyetlerden birisi olarak da gözükmektedir. Yâkût el-Hamevî bu durumla ilgili olarak “En önde gelen üç üslup sahibi yazarın Câhiz, Ali b. Ubeyde ve Ebû Zeyd el-Belhî olduÄŸu konusunda edebiyatçılar arasında ittifak vardır. Bunlar arasından kelimeleri anlamlarını aÅŸan kiÅŸi Câhiz’dir; anlamları kelimelerini aÅŸan kiÅŸi Ali b. Ubeyde’dir. Kelimeleri ile anlamları örtüÅŸen kimse ise Ebû Zeyd’dir” demektedir.
​
Belhî’nin bir arada düÅŸünme ve uzlaÅŸtırma gayretinde olduÄŸu diÄŸer iki alan ise, beden ile nefs baÅŸka bir deyiÅŸle tıp ile ahlaktır. Belhî’nin Mesâlihu’lebdân ve’l-enfüs baÅŸlıklı eserinde yapmaya çalıştığı bu uzlaÅŸtırma çabası tıp tarihi bakımından önem arz etmektedir. Bu anlamda O, “tıp ve ahlâkı aynı ilmî disiplin çerçevesinde birleÅŸtiren anlayışın da İslâm dünyasındaki öncüsü durumundadır. Belhî bu eserinde insanın ruh ve bedenden müteÅŸekkil bir varlık olmasından hareketle hem bedenin hem de ruhun sıhhat ve hastalık durumlarını incelemektedir. Nitekim kendisi, beden saÄŸlığına dair yeterince kitap yazıldığı halde bu eserine gelinceye kadar ruh saÄŸlığıyla ilgili kayda deÄŸer bir eser verilmediÄŸinden söz etmektedir.
​
Belhî’nin tıpçılığı hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmamaktadır. Bunun sebebi onun pratikte tabiplik yapmayıp sadece teorik tıpla uÄŸraÅŸması gibi gözükmektedir. Bu sebeple İbn Ebî Usaybia da Belhî’yi müstakil olarak zikretmemiÅŸtir. Buna baÄŸlı olarak İslam medeniyetinin özellikle tercüme döneminde yaÅŸamış bir düÅŸünürün tıp kitabı telif etmesi onun pratikte de tıpla uÄŸraÅŸtığı anlamına gelmemektedir. İslam dünyasında oldukça yaygın olan pratikte tıpla uÄŸraÅŸmaksızın tıpla ciddi olarak ilgilenmenin en ciddi örneÄŸini Firdevsü’l-hikme’nin yazarı, İbn Rabben et-Taberî temsil etmektedir. Müslüman tıpçıların bir yöntem deÄŸiÅŸikliÄŸine giderek teorik tıp ile pratik tıbbı bir araya getirme gayretleri ancak Ebubekir Râzî ve sonrasında ortaya çıkmıştır.
​
Mesâlihu’l Ebdân ve’l-Enfüs
Kitabın ismi, müellife aidiyeti noktasında ÅŸüphe bulunmamaktadır. İbn Nedim, Ebû Hayyân et-Tevhîdî, Beyhaki, Yâkût el-Hamevi gibi kaynaklar Mesâlih’ul Ebdân ve’l-Enfüs’ün Ebû Zeyd el-Belhî’ye aidiyetinden söz etmektedirler. Kitapla ilgili olarak bilinmeyen hususlardan birisi kitabın yazıldığı tarih ve yerdir. Buna ilaveten kitabın Belhî’nin eserlerinin kronolojisindeki yeri de bilinememektedir. Belhî’nin tıp alanındaki tek eseri olan Mesâlih, tıbbın zihinsel rahatsızlıkların tedavisiyle uÄŸraÅŸan deÄŸiÅŸik ve çeÅŸitli dallarını, zihinsel durumların bedenle iliÅŸkileri ile birlikte bir arada ilk inceleme teÅŸebbüsüdür. Mesâlih, İslam tıp yazımının baÅŸlangıç dönemlerindeki eserlerin önemli bir örneÄŸini teÅŸkil etmekte ve saÄŸlığın korunması (hıfzu’s-sıhha) düÅŸüncesini yansıtmaktadır. Kitap, saÄŸlığın muhafazası konusunun tek bir kitapta müstakil olarak iÅŸlemesi bakımından İslam tıp tarihinin ilk örneklerinden birisidir. Zira pek çok kitap bu konuyu diÄŸer tıp konularına ekleyerek tıp ansiklopedileri bünyesinde incelemekteydi. Dolayısıyla Mesâlih’in hıfzu’s-sıhha konusuna hasredilmiÅŸ ilk Arapça kitap olduÄŸunu söylemek mümkündür.
​
Kitap ayrıca psikolojik saÄŸlıkla ilgili konuların kendisinde toplandığı ilk tıp kitabı olma özelliÄŸini de bünyesinde barındırmaktadır. Belhî çeÅŸitli yerlerde kitabın amacının bedenin ve nefsin saÄŸlığının korunması (hıfzu’s-sıhha) olduÄŸundan söz etmekte, Mesâlih’in hastalığın tedavisi ve saÄŸlığın tekrar kazanılması ile ilgili olmadığını söylemektedir. Bu durum aynı zamanda Grek tıp mirasına kıyasla saÄŸlığın korunmasına daha çok önem veren Arap-İslam tıp düÅŸüncesinin de ana yönelimini temsil etmektedir. Belhî’nin kitabında ortaya çıkan en önemli özellik, kitabın tasnif ve tertibindeki güzelliktir. Kitabın ikinci bir özelliÄŸi bütün bilimsel malzemeyi ihtiva etmesidir. Kitabın üçüncü özelliÄŸi konuları güzelce ve anlaşılabilir bir ÅŸekilde sunmasından kaynaklanmaktadır.
Kitap birinci bölümü bedenle diÄŸeri nefsle ilgili iki kısımdan oluÅŸmaktadır. Birinci kısmın konuları arasında bedenin korunmaya olan ihtiyacı, insanın tabiatı ve organları, ev, su, hava gibi insan ihtiyaçları, insanın sıcaklık ve soÄŸukluk karşısındaki durumu, yeme, içme, uyuma konusunda dikkat edilmesi gereken hususlar ile müzik dinleme konularından bahsedilmektedir. Belhî’nin eserinin birinci kısmında ortaya çıkan özellik bu kısmın didaktik üslubudur. Bu kısım, kısa ve açık bir ÅŸekilde ve saÄŸlığın korunması ilminin genel ilkelerine iÅŸaretle yazılmıştır. Bu bölümün en önemli konularını, Belhî’nin ev, su, hava gibi ÅŸeylerin saÄŸlığının muhafazası yoluyla insanın içinde yaÅŸadığı çevrenin saÄŸlığının korunmasına ve çevrenin standartlarının nasıl olmasına yönelik görüÅŸleri teÅŸkil etmektedir.
Kitabın ikinci makalesinin konularını ise nefsin faydasına olan ÅŸeyler, nefsin saÄŸlığını koruma ve kaybedildiÄŸinde tekrar kazanma yöntemleri, psikolojik hastalıklar, öfke, korku, hüzün, nefsin baÅŸtan çıkarma çabalarını savuÅŸturma yolları gibi konular teÅŸkil etmektedir. Belhî’nin kitabının asıl önemi ve ayırt edici vasfı da zaten ikinci kısımdadır. Belhî’den önce hiç kimse psikolojik tıbbı ve psikolojik saÄŸlığı tıbbın bir dalı yapmamış, aynı zamanda ona diÄŸer tıp dalları içinde müstakil bir yer tayin etmemiÅŸtir. Aynı zamanda hıfzu’s-sıhha ilmini diÄŸer metafizik ilimlerden ayırarak ona uygulamalı bilim karakterini kazandırması tıp ilminin geliÅŸimi bakımından tarihsel bir öneme sahiptir. Bedende ortaya çıkan psikolojik kaynaklı durumlar hakkında da ilk konuÅŸan kimse olan Belhî’nin psikolojik rahatsızlıkların sebeplerine yönelik düÅŸünceleri bugün bu türden hastalıkların sebepleri hakkındaki görüÅŸlerle paralellik arz etmektedir. Belhî bu noktada insanın bedenine olduÄŸu kadar nefsine de hastalıkların arız olduÄŸunu ifade etmekte ve nefsin faydasına olan ÅŸeylerin de gözetilmesi gerektiÄŸine iÅŸaret etmektedir. Belhî beden ve nefsin birbirine etkisini vurgulayarak insana hem beden hem de nefs cihetinden bakılması gerektiÄŸini, böyle yapılmadıkça saÄŸlığın tam anlamıyla korunamayacağını düÅŸünmektedir.
SaÄŸlığın yeniden kazanılmasından çok korunmasına verdiÄŸi önem, İslam tıbbının ayırt edici bir özelliÄŸi olarak gözükmektedir. Mesâlihu’l-ebdân ve’l-enfüs bu yönden önemli bir örnek teÅŸkil etmektedir. Belhî bu eserinde sunduÄŸu çerçeveyle bir taraftan kitabın Hipokrat ve Galen’in görüÅŸlerinin basit bir iktibası olarak algılanmasının önüne geçmiÅŸ, bir baÅŸka taraftan da kendisinin muasırları olan Taberî ve Râzî’nin eserlerinde saÄŸlığın korunmasına yönelik yazdıklarından daha geniÅŸ bir kurguya ulaÅŸmıştır. İbn Sina’nın da Belhî’nin yazdıklarından istifade ettiÄŸi anlaşılmaktadır.
Buna ilaveten Belhî’nin yaptığı ÅŸeylerden birisi de, tecrübe ve tıbbi deneyime dayanan ÅŸeyleri çokça zikretmesi, sonra da bunları ahlât teorisiyle bir arada düÅŸünebilecek ÅŸekilde yorumlar yapmasıdır. Bu yöntem, Ebubekir Râzî ve sonrasındakilerin pratik tecrübenin teorik istidlâlin önüne alınması noktasında yaptıkları için bir kilometre taşı mesabesindedir. Belhî’nin anlatısının özellikleri arasında kısalık, kolaylık ve genel teorik taksimlerden kaçınmak, faydalı pratik ÅŸeylere odaklanmak gibi hususlar bulunmaktadır. Belhî ayrıca hastalık ve belirtilerden de bahsetmemiÅŸ, saÄŸlığın korunmasıyla ilgili olan ve insan hayatı için zorunlu olan sebeplere iÅŸaret etmekle yetinmiÅŸtir.
​
Kadim Çinliler, Mısırlılar ve Yunanlılar psikolojik hastalığın ÅŸeytanın dokunmasına baÄŸlı olduÄŸunu düÅŸünüyorlar, iyi ve kötü ruhların yayıldığına, tabii, sosyal ve ferdi olaylardan sorumlu olduklarına inanıyorlardı. Onlara göre bunun tedavisi de okuyup üfleme ile olurdu. Pisagor ve Hipokrat ise psikolojik rahatsızlığın tabii sebeplerin neticesi olduÄŸunu düÅŸünmekteydiler. Platon ise psikolojik hastalığın organ ve huylarla ilgili olduÄŸunu düÅŸünmekteydi. Aristo da psikolojik amillerin etkisini tartışmıştır. DiÄŸer Yunan ve Romalı tıpçılar da ana hat itibariyle Hipokrat’ı takip etmiÅŸlerdir. Galen ise psikolojik rahatsızlığın ya yara gibi organlarla iliÅŸkili ya da korku, ekonomik sıkıntı gibi psikolojik sebepleri olduÄŸunu düÅŸünüyordu. Yunan ve Roma medeniyetlerinden sonra büyü ve sihirbazlık özellikle Avrupa’da geniÅŸ bir ÅŸekilde yayılmış, kâhinler artmıştır. Bu süreçte toplumsal histeri denilen ÅŸey de yaygınlaÅŸmış durumdaydı. İnsanlar okuyup üfleyerek ÅŸeytanları toplumdan kovmaya çalışıyorlar, sokaklarda koÅŸturup duruyor, dans ediyor, elbiselerini parçalıyor ve birbirlerine kılıçla vuruyorlar, tüneller kazıyorlar, içki içiyorlardı. Bunların hepsini kötülüklerin yaratıcısı olduÄŸunu düÅŸündükleri ÅŸeytanı kovmak için yapıyorlardı. Aynı dönemde İslam medeniyeti ise en parlak dönemini yaşıyordu. Tıbbın geliÅŸmiÅŸliÄŸi o dönemdeki bu parlaklığın tezahürlerinden birisiydi. Belhî’nin Mesâlih’i hicri dördüncü asrın baÅŸlarında böyle bir zaman diliminde ortaya çıkmış ve bu medeniyetin insanı bedenen ve ruhen nasıl koruyup gözettiÄŸini ifade etmeyi amaçlamıştır. Psikolojik saÄŸlıkla ilgili meseleler de Belhî’den önce herhangi bir tıp kitabında güzel bir ÅŸekilde ele alınmış deÄŸildi. Belhî’nin psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde takip ettiÄŸi metot konusunda hocası Kindî’den, özellikle de O’nun el-Hîle li-defi’l-ahzân kitabından istifade ettiÄŸi görülmektedir. Belhî’den sonra ise Ebubekir Râzî’nin et-Tıbbü’r-Rûhânî’de, İbn Sina’nın el-Kânûn’da psikolojik saÄŸlıkla ilgili pek çok meseleye yer verdikleri görülmektedir. Her ne kadar bugün psikolojik tıp sahasında yeni tedavi yolları geliÅŸse de bunların hepsinin kökleri Belhî’nin Mesâlih’inde bulunmaktadır.
Mesâlih’in bir diÄŸer dikkat çekici özelliÄŸi, genel teorik çerçeve ve belirlemelere raÄŸmen tabiat ve mizaç itibariyle oluÅŸan farklılıkları, bireysellikleri dikkate alan bir beden-ruh saÄŸlığı algısını belirgin bir ÅŸekilde vurgulamasında yatmaktadır. Belhî, dört unsurdaki ve mizaçtaki farklılaÅŸmalara baÄŸlı olarak ortaya çıktığını düÅŸündüÄŸü bu farklıları hemen hemen bütün konularda dikkate almakta, yaptığı tavsiyelerin her bir insan, tabiat, vakit, durum, yaÅŸ, bölge, coÄŸrafya için mutlak olarak genelleÅŸtirilemeyeceÄŸine dikkat çekmektedir. Belhî bu noktada her bir insanın kendi tabiatına iliÅŸkin idrakinin öneminden söz etmektedir.
Ebu Zeyd el-Belhî ve Entelektüel KiÅŸiliÄŸi
Horasan’lı bir filozof olan ve felsefe, tarih, coÄŸrafya, tabiat ilimleri, matematik, astronomi, tıp, ahlak, psikoloji, siyaset, kelam, tefsir gibi alanlarda çeÅŸitli eserler vermiÅŸ çok yönlü bir kiÅŸilik olan Ebû Zeyd Ahmed b. Sehl el-Belhî de (ö. 322/934) İslam tıp tarihinin parlak ve olgunluk döneminde yaÅŸamıştır. Belhî’nin yaÅŸadığı hicri üçüncü asrın son çeyreÄŸi ile hicri dördüncü asrın ilk çeyreÄŸi, siyasi açıdan Abbasi devletinin zayıfladığı ve siyasi karışıklıkların olduÄŸu bir döneme, düÅŸünsel açıdan ise felsefi ve akli ilimlerin İslam dünyasına girdiÄŸi döneme tekabül etmekteydi. Belhî’nin muasırı olan ve kendileri de tıpla ilgili çeÅŸitli eserler yazmış olan İbn Rabben et-Taberî, Yuhanna b. Maseveyh, Yakup el-Kindî, Huneyn b. İshak, Sabit b. Kurre, Kusta b. Luka, Ebubekir er-Râzî gibi isimler de tıpçı bilim adamlarının oranın da hayli fazla olduÄŸu bu dönemde yaÅŸamışlardı. Belhî, Kindî’nin öÄŸrencisi olmuÅŸ, İbn Feriun, Ebubekir er-Râzî, Ebu’l Hasen elÂmirî gibi isimlere de hocalık yapmıştır.
​
BaÅŸlangıçta dini ilimler tahsil eden Belhî’nin düÅŸünsel hayatı hocası Kindî ile karşılaÅŸmasının ardından çeÅŸitlilik göstermeye baÅŸlamış ve felsefe, mantık vb. akli disiplinler de kendisinin ilgi sahasına girmiÅŸtir. Nitekim Ebû Hayyân et-Tevhîdî, Belhî’den “hikmetin çeÅŸitli dallarında doÄŸunun efendisi olan bir kiÅŸi” olarak bahsetmektedir. Belhî’nin eserleri arasında yer alan Aksâmü’l-‘ulûm, Ahlâku’l-Ümem, İhtiyâru’s-sîre, el-Bedü’ ve’t-Târîh, Suveru’lekâlîmi’l-İslâmiyye, Kitâbü Åžeraii’l-Edyân, Kitâbü Esmâillâh ve Sıfâtihi gibi eserler de onun çok yönlü kiÅŸiliÄŸine iÅŸaret etmektedir. Fakat Belhî’nin eserlerinin neredeyse tamamının sadece ismi bilinmektedir. Bugüne ulaÅŸan iki eseri, tıptaki tek eseri olan Mesâlihu’l-ebdân ve’l-enfüs ile coÄŸrafya alanında yazdığı Suveru’l-ekâlîm’dir. Bunlara ilaveten bir de Ebû Hayyân et-Tevhîdî ile Fahrettin Râzî’nin kendisinden aktardığı bazı pasajlar bugün bilgimiz dahilindedir.
​
Belhî’nin hem düÅŸünce tarzında hem de telif tarzında farklı alanları kendinde birleÅŸtirme gayretinde olduÄŸu söylenebilir. Bunun ilk örneÄŸi, dönemin ana akım İslam düÅŸünürlerinde de gözüktüÄŸü üzere din ve ÅŸeriat ile felsefeyi uzlaÅŸtırma çabasıdır. Dolayısıyla her ne kadar kendisi hakkında bazı inançsızlık ithamları olsa da bunlar kendisini tanıyan kiÅŸilerce yalanlanmıştır. Mesâlih’de de görüldüÄŸü üzere Belhî güçlü bir inanca sahip fakat hikmetin her türlüsünü aramayı kendine adet edinmiÅŸ bir insan olarak karşımıza çıkmaktadır. Felsefi düÅŸünce bakımından Belhî’nin ağırlıklı tercihinin Aristo düÅŸüncesi olduÄŸu görülmektedir. İnanç açısından ise baÅŸlangıçta İmamiyye ÅŸiasının görüÅŸlerini benimsemiÅŸ birisi olarak gözüken Belhî’nin düÅŸünceleri sonradan deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Fahrettin Râzî de Esmâü’l Hüsnâ ÅŸerhinde Belhî’nin mutezile ve filozoflar gibi sıfatları inkar etmediÄŸini, onun hem isimlerin hem de sıfatların varlığını kabul ettiÄŸini, dolayısıyla görüÅŸlerinin ehli sünnetin görüÅŸleriyle uygunluk arzettiÄŸini zikretmektedir. Kitabın muhakkikinin de iÅŸaret ettiÄŸi üzere bazı yerlerde Belhî’nin sanki fiili tabiata nispet ettiÄŸine dair imalar bulunmaktadır. Fakat bu ifadeler mecazi bir karakter taşımaktadırlar. Belhî bu gibi yerlerde tabiat lafzıyla cisimlerde mevcut olan ve cisimlerin kendisi aracılığıyla tabii kemallerine ulaÅŸtığı ÅŸeyi kastetmekte, tabiatı asla tabiatçı filozofların yaptıkları ÅŸekilde Tanrı’dan bağımsız düÅŸünmediÄŸi gibi filozofların yaptığı gibi Tanrı ile evren arasındaki bir aracı olarak da görmemektedir. Ona göre tabiat fiilin kendisine mecazen nispet edildiÄŸi bir sebepten ibarettir, hakikatte sebep olan ise Tanrı’dır.
​
“Horasan’ın Câhiz’i” olarak tanınan Belhî aynı zamanda edebi üslupla felsefi düÅŸünceyi bir araya getirebilen nadir ÅŸahsiyetlerden birisi olarak da gözükmektedir. Yâkût el-Hamevî bu durumla ilgili olarak “En önde gelen üç üslup sahibi yazarın Câhiz, Ali b. Ubeyde ve Ebû Zeyd el-Belhî olduÄŸu konusunda edebiyatçılar arasında ittifak vardır. Bunlar arasından kelimeleri anlamlarını aÅŸan kiÅŸi Câhiz’dir; anlamları kelimelerini aÅŸan kiÅŸi Ali b. Ubeyde’dir. Kelimeleri ile anlamları örtüÅŸen kimse ise Ebû Zeyd’dir” demektedir.
​
Belhî’nin bir arada düÅŸünme ve uzlaÅŸtırma gayretinde olduÄŸu diÄŸer iki alan ise, beden ile nefs baÅŸka bir deyiÅŸle tıp ile ahlaktır. Belhî’nin Mesâlihu’lebdân ve’l-enfüs baÅŸlıklı eserinde yapmaya çalıştığı bu uzlaÅŸtırma çabası tıp tarihi bakımından önem arzetmektedir. Bu anlamda O, “tıp ve ahlâkı aynı ilmî disiplin çerçevesinde birleÅŸtiren anlayışın da İslâm dünyasındaki öncüsü durumundadır. Belhî bu eserinde insanın ruh ve bedenden müteÅŸekkil bir varlık olmasından hareketle hem bedenin hem de ruhun sıhhat ve hastalık durumlarını incelemektedir. Nitekim kendisi, beden saÄŸlığına dair yeterince kitap yazıldığı halde bu eserine gelinceye kadar ruh saÄŸlığıyla ilgili kayda deÄŸer bir eser verilmediÄŸinden söz etmektedir.
​
Belhî’nin tıpçılığı hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmamaktadır. Bunun sebebi onun pratikte tabiplik yapmayıp sadece teorik tıpla uÄŸraÅŸması gibi gözükmektedir. Bu sebeple İbn Ebî Usaybia da Belhî’yi müstakil olarak zikretmemiÅŸtir. Buna baÄŸlı olarak İslam medeniyetinin özellikle tercüme döneminde yaÅŸamış bir düÅŸünürün tıp kitabı telif etmesi onun pratikte de tıpla uÄŸraÅŸtığı anlamına gelmemektedir. İslam dünyasında oldukça yaygın olan pratikte tıpla uÄŸraÅŸmaksızın tıpla ciddi olarak ilgilenmenin en ciddi örneÄŸini Firdevsü’l-hikme’nin yazarı, İbn Rabben et-Taberî temsil etmektedir. Müslüman tıpçıların bir yöntem deÄŸiÅŸikliÄŸine giderek teorik tıp ile pratik tıbbı bir araya getirme gayretleri ancak Ebubekir Râzî ve sonrasında ortaya çıkmıştır.
​
Kaynakça: Belhi, E. Z. (2012). Mesalihu'l- Ebdan Ve'l- Enfüs (1 b.). (F. Özpilavcı, Dü., & N. O.-Z. Tiryaki, Çev.) İstanbul, Türkiye: Türkiye Yazma Eserler BaÅŸkanlığı.


