top of page

KİŞİLİĞİN HÂL İLE İNŞASI, MUHİT İÇİNDE OLUR

Fatma Hanedan


(Bu yazımız Genç Dergi'nin Aralık 2024 sayısında yayınlanmıştır.)


Öyle bir muhit oluşturmalı ve insanları öyle bir muhite davet etmeliyiz ki, içinde aktarılan, duyulan, gösterilen, yaşatılan bilgiler; psikolojik yönde düşünce, duygu ve davranış temayüllerimizi, manevi yönde ise kalbin içindeki hâl temayüllerimizi “iyi bir kişiliğe sahip olmaya” inşa etsin.

ree

Çevre, insanın ahlak ve değer ölçütlerini kazandığı sosyal bir öğrenim yeridir. Kişi, bulunduğu muhitler içindeki kişilerin; insana, dünyaya ve hatta inancına karşı yaklaşımlarından kendi düşünce, duygu ve davranış dünyasına sentezleyerek veyahut hiç mukayese etmeden fikri paylar alır. Bu fikri paylar ise zamanla ve çevreyle daimî bir etkileşim içinde kişi için sürekli gelişmekte olan bir ahlak ve değer sistemi oluşturur.


Esasen herhangi bir muhitte bulunmayı seçmek, bir nevi kişinin karakter inşasını gerçekleştireceği bir güzergahı belirlemesi anlamına gelir. Bu yüzden kimlerle ve hangi muhitlerde bulunduğumuz, şimdi ve gelecekte nasıl bir kişiliğe sahip olmayı istediğimizin bir nişanesi gibidir.


Etrafımızdaki insanlardan görerek, duyarak, örnek alarak, taklit ederek, hatta onlarla birlikte iç içe yaşayarak sosyal öğrenim yöntemiyle elde ettiğimiz bilgiler; zihinde daha kalıcı yer edinir ve daha kolay davranışa yansıtılabilirler. Psikolojide “sosyal öğrenme” olarak adlandırılan bu yöntemin tasavvuftaki karşılığını belki “hâl dili ile öğrenme” olarak adlandırabiliriz.


Hâl dili ile öğrenmek, hâl dili ile eğitmek; kalem olmadan bilgiyi, kâğıt olmayan sadırlara nakşeden bir mümtazlığa sahiptir. Belki de Sahabe-i Kiram’ın İslam’ın muhteviyatını kısa sürede sadırlarında toplamaya ve bu toplamı davranışlarıyla eşleştirmeye vesile olan öğrenme tedrisatının bir içeriği de “hâl/sosyal ile öğrenmedir.”


Öyle ki Efendimiz (sav) peygamberliğini ifa ederken, “bir eğitici ile öğrenme” yöntemini gerçekleştirdiği kadar, “sosyal öğrenme” yöntemini de aynı minvalde önemsemiş ve bu iki öğrenme yöntemini paralel bir şekilde kullanmıştır. Sahabe-i Kiram, Efendimiz (sav)’in aktardıklarını, sessizlikte bile olsa onun davranışlarında bizzat görerek talim etmiş ve bir davranış/hâl ölçütü kazanmışlardır.


İslam’ın muhteviyatını öğrenmekte, bu öğrenme metotlarının gerektiği gibi eğitim sürecinde kullanılmadığı gerçeği bir yana dursun; toplumda insanlık adına bir ahlak ve değer sistemi aktarılırken bile, mesaj alıcılar için sosyal öğrenmeye ne kadar pay kaldığı, bir soru işareti.

Toplumun bir ferdi olarak yaşayabilen insanın, fıtrat olarak sosyal öğrenme becerisine sahip olması; demek ki kişiliğin inşası, karakter gelişimi… bir ahlak ve değer sistemi oluşturabilmek adına oldukça elzem bir hususiyettir. Bu nedenle içinde bulunmayı seçtiğimiz muhitler, aslında hâl ile öğrenme mevcudiyetini tatbik edeceğimiz mekanlar ya da mekânetlerdir.


Bugün en çok hâl kazanmak için ruhunun paydaşı olmayı dileyeceğimiz muhitlere ihtiyaç duymaktayız. Bugün gerek dini, gerek ahlaki, gerek sadece dünyevi bilgileri eğitici üslupla aktarırken, bu bilgileri hâli ile de ifade edebilecek öncülere ihtiyaç duymaktayız. Bizler bugün en çok iyilerin iyilerle bir araya gelmesine ve oradan doğacak büyük iyiliklerin, birçok insana muhit olması için şevk uyandırmasına hasret duymaktayız. 

Hâl, gönüller arasında bir ruhaniyet akımıdır. Gönül, bir başka bir gönülden akli ve hissi bir pay alır. Nitekim ayet- i kerimede buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun!” (Et- Tevbe, 119)


Velhasıl, öyle bir muhit oluşturmalı ve insanları öyle bir muhite davet etmeliyiz ki, içinde aktarılan, duyulan, gösterilen, yaşatılan bilgiler; psikolojik yönde düşünce, duygu ve davranış temayüllerimizi, manevi yönde ise kalbin içindeki hâl temayüllerimizi “iyi bir kişiliğe sahip olmaya” inşa etsin.

 
 
 
bottom of page