ÂSAYI YERE VURMADAN, DENİZİN YARILMASINI BEKLEME!
- Fatma Hanedan
- 9 Oca
- 2 dakikada okunur
Fatma Hanedan
(Bu sayımız Genç Dergi'nin Kasım 2024 sayısında yayınlamıştır.)
Hedefsizlik, rotasızlık, gayesizlik hayatın içinde insanın kendisini kaybetmesine yeterli bir
nedendir. Aynı zamanda bir gayenin olmaması başlı başına insanı gayretsizliğe ve hemen ardından muhakkak ümitsizliğe sürükler.

Varılacak bir hedefin, yürünecek bir rotanın olması; insan için yaşamı, yaşamayı anlamlandıran gerçekle doludur. Lakin bu gerçek, maalesef ki birçoğumuzun yaşantısında gittikçe bilinçsizce yitirilen bir hazineye dönüşmektedir. Hayat, bizler için bizi biz yapan gayeleri ve bizi o gayelere taşıyacak gayretleri barındırmaktansa; sadece bedenin ihtiyaçlarını karşılamak ve kendisine asla yaklaşılmayı tercih edilmeyen ruhu, ruh gibi taşıma sıradanlığına evrilmektedir.
Gerek meslek hayatımın gözlerime iliştirdiği gözlük aracılığıyla, gerek o gözlüğü takmadan sadece yaşayan, muhakkak hayatında bir(n) gayesi olan ve bu gayelerine ulaşmak için güçsüzce bile olsa belli başlı gayretleri olan bir kimse olarak ifade edebilirim ki; hedefsizlik, gayesizlik, rotasızlık… bu hayatta insanın kendisini duygusal olarak kaybetmesine yeterli bir nedendir.
Zira kişinin, kendince basit olarak adlandıracağı küçük bir hedefinin olması dahi kişiyi duygusal anlamda daha canlı ve dinamik tutarken; davranışsal anlamda kendisini, gayretini resimlediği ve bu resimle renklendiği bir eylem tablosu içerisinde tutar. Hayatı temsil eden bu tablo, bir gayeyle üstüne sürülen o gayret renkleri ile doldukça yaşam ve yaşamak insan için muazzam bir anlam kazanır. Evvela kişiye, duygusal olarak anlamlı bir şekilde yaşadığını ve yaşımın içinde git gide değerli olduğunu hissettirir.
Peki o zaman, küçükten büyüğe neden gayesiz, hedefsiz ve rotasız bir hâl içerisindeyiz? Kendimize ve hayata dair umutsuz, ümitsiz yaşantılarla doluyuz. Çünkü bir gayemiz yok. Gayemiz olmadığı için gayretimiz de yok. Modern çağ bizlere birçok yeniliği, çeşitliliği ve bir de bunlara en kısadan ulaşmayı sağlıyorken dahi biz, bir hayalin içinde bir gaye belirleme eyleminden muaf kalabiliyoruz. Belki de içinde bulunduğumuz zamanda her şeye ulaşmak kolaylaştığı için bir hayal içinde hedef belirleyebilmek, yitirmekte olduğumuz düşlerimizden sadece bir tanesi.
Tekerrüre düşmeyi tekrar tekrar isterim ki; hedefsizlik, rotasızlık, gayesizlik hayatın içinde insanın kendisini kaybetmesine yeterli bir nedendir. Aynı zamanda bir gayenin olmaması başlı başına insanı gayretsizliğe ve hemen ardından muhakkak ümitsizliğe sürükler. Hatta bir vakit sonra insan için yeni bir hedef bulabilmek bile ümitsiz bir düş haline gelir.
Gayret, belirlenen gayenin yolunda bir yaşam mücadelesi göstergesidir. Gayret gösterebilmek; zahmet, zorluk, bazen yenilgi ama yenilgilere rağmen varılması düşlenen hedef uğruna hiç bitmeyen bir azme sahip olmayı gerektirir. Sanıyorum ki biz, gayretin gerekliliklerini görmeyi ıskaladığımız, görsek bile onları taşımayı kabul etmediğimiz için bir gayeye sahip olamıyoruz. Bu yüzden hiçbir zaman bizi kendimizi bulduracak, kendimiz olduracak, yaşamayı anlamlı kılacak bir gayeyi içimize ekemiyoruz. Nihayetinde o gaye tohumu büyütecek gayreti gösteremiyor ve bizi gayretin mahsulüne ulaştıracak o ümit güneşini göğümüzde tutamıyoruz. Ve böylece hayat, kendimize ve yaşama karşı ümitsiz, umutsuz bir bataklığa dönüşüyor. Gayesizlik, gayretsizlik; gayretsizlik, ümitsizlik getiriyor.
Oysa kâinatta mucizeler bile bir gayret göstergesi ile var olabilmekteydi. Tıpkı Musa (as)’ın önündeki denizin, asayı yere vurmasıyla yarılması gibi. Hakk Teala’nın denizi ikiye ayırması Musa (as)’ ın asasının yere vurmasıyla ilgili değildi. Fakat Cenab-ı Hakk, denizi yarmayı yaratmadan önce Musa’dan asayı yere vurmasını istedi. İşte kaderin bizden istediği, bizi biz yapacak, yaşantımızı anlamlı kılacak; bir gaye, bir hedef, bir istikamet için gayreti temsilleyen o asayı yere vurmaktır. Ve en mühimi ise Cenab-ı Hakk’ın bizi, bizim için hayırlı olan gayemize ulaştıracağına, denizi yaracağına ümitli olmaktır.
Comentarios